25 Mart 2023 Cumartesi

DÜNYAMIZDA DİNAMO ETKİSİ

DÜNYAMIZDA DİNAMO ETKİSİ

Dinamo eylemi, Dünya'nın manyetik alanının dış çekirdekteki sıvı demirin hareketiyle üretildiği süreçtir. Demirin hareketi, sırayla manyetik alanlar oluşturan elektrik akımları oluşturur. Bu manyetik alanlar daha sonra sıvı demirin hareketi ile etkileşime girerek dinamo olarak bilinen kendi kendini idame ettiren bir sistem oluşturur.


Dinamonun çalıştığı kesin süreç tam olarak anlaşılamamıştır, ancak termal konveksiyon ve Coriolis kuvvetinin bir kombinasyonu tarafından yönlendirildiği düşünülmektedir. Dış çekirdekteki sıvı haldeki demir alttan ısıtılıp üstten soğutulurken yüzer ve yüzeye çıkar. Dünyanın dönüşü, yükselen demirin dairesel bir hareketle hareket etmesine neden olan ve bu süreçte elektrik akımları ve manyetik alanlar oluşturan bir Coriolis kuvveti oluşturur.


Dinamonun Dünya'nın dış çekirdeğindeki hareketi, Dünya'nın uzaya uzanan ve Dünya'yı güneş rüzgarının zararlı etkilerinden koruyan manyetik alanın oluşumundan  sorumludur. Bu koruyucu manyetik alan olmadan, Dünya'nın atmosferi kademeli olarak soyulacak ve gezegenimizdeki yaşamın hayatta kalmasını çok daha zor hale getirecektir.


CORIOLIS KUVVET

CORIOLIS KUVVET

Coriolis kuvveti, Dünya gibi dönen bir referans çerçevesinde hareket eden nesnelerin görünen sapmasını açıklayan fizikte temel bir kavramdır. Ekvatora yakın olanların kutuplara yakın olanlardan daha hızlı hareket etmesiyle, dönen bir nesnenin farklı parçalarının farklı hızlarda hareket etmesinden kaynaklanır.


Coriolis kuvveti, nesneler arasındaki herhangi bir fiziksel etkileşimden doğrudan kaynaklanmadığı için genellikle "hayali" veya "görünen" bir kuvvet olarak tanımlanır. Bunun yerine, dönen referans çerçevesi ile hareket eden nesne arasındaki göreli hareket nedeniyle ortaya çıkar.


Dünyanın dönüşü bağlamında, Coriolis kuvveti, hareketli nesnelerin Kuzey Yarımküre'de sağa ve Güney Yarımküre'de sola sapmasına neden olur. Bu sapma, Coriolis kuvvetinden güçlü bir şekilde etkilenen atmosfer ve okyanusların dolaşımı gibi büyük ölçekli hareketler için en belirgindir.


Coriolis kuvveti, meteoroloji, oşinografi ve denizcilik dahil olmak üzere bilim ve mühendisliğin birçok alanında önemlidir. Kasırgaların oluşumu ve galaksilerin dönüşü gibi birçok doğa olayında da kilit bir faktördür.

Coriolis kuvveti, Dünya gibi dönen bir referans çerçevesinde hareket eden nesnelerin görünen sapmasını açıklayan fizikte temel bir kavramdır. Ekvatora yakın olanların kutuplara yakın olanlardan daha hızlı hareket etmesiyle, dönen bir nesnenin farklı parçalarının farklı hızlarda hareket etmesinden kaynaklanır.


Coriolis kuvveti, nesneler arasındaki herhangi bir fiziksel etkileşimden doğrudan kaynaklanmadığı için genellikle "hayali" veya "görünen" bir kuvvet olarak tanımlanır. Bunun yerine, dönen referans çerçevesi ile hareket eden nesne arasındaki göreli hareket nedeniyle ortaya çıkar.


Dünyanın dönüşü bağlamında, Coriolis kuvveti, hareketli nesnelerin Kuzey Yarımküre'de sağa ve Güney Yarımküre'de sola sapmasına neden olur. Bu sapma, Coriolis kuvvetinden güçlü bir şekilde etkilenen atmosfer ve okyanusların dolaşımı gibi büyük ölçekli hareketler için en belirgindir.


Coriolis kuvveti, meteoroloji, oşinografi ve denizcilik dahil olmak üzere bilim ve mühendisliğin birçok alanında önemlidir. Kasırgaların oluşumu ve galaksilerin dönüşü gibi birçok doğa olayında da kilit bir faktördür.

18 Mart 2023 Cumartesi

LEVHA TEKTONİĞİ


Yer kabuğu tek bir parçadan oluşmaz. Yer kabuğumuz birbirlerinden fay (kırık) hatlarıyla ayrılan çeşitli parçalardan oluşur ki buna da "levha" denir. 

Dünyada levha ve fay hatları haritası

Bu levhalar manto üzerinde yüzer vaziyette belirli bir dengede bulunur; buna izostatik denge denir. Üst mantonun bir bölümü olan astenosfer üzerinde yer alan farklı yoğunluk ve büyüklükteki bu levhalar 
  • zaman zaman birbirlerinden uzaklaşır, 
  • zaman zaman birbirine çarpar
  • bazı yerlerde levhalardan biri yükselirken diğeri manto içine doğru batar.
  • bazen birbirlerine sürtünür
  • bazen çarpışma sonucunda biri diğerinin altından mantoya doğru batar. 
Tüm bu hareketler levha tektoniği dediğimiz kuramın oluşumuna neden olur. Levha tektoniği bu gün deprem dediğimiz doğa olayının oluşmasına neden olmaktadır. 

Peki tüm bu harekete neden olan yani levhaları hareket ettiren enerji nereden gelir? Elbette yerin derinliklerinden. 

Bunu şöyle de ifade edebiliriz. İç Kuvvetler dediğimiz olaylar enerjisini yerin derinliklerinden alır. 

Peki nasıl gerçekleşir?

Üst mantonun bir bölümü olan astenosfer yer kabuğu ile manto arasında geçiş alanıdır ve hareket halindedir. 
Yerin derinliklerinde ısınan mağma yukarıya yani astenosfere doğru hareket eder. 
Daha sonra astenosfere yaklaştıkça ısısını kaybeder yarı eriğin halde tekrar manto içine doğru batmaya başlar. 
Döngü halinde gerçekleşen bu hareket Coriolis kuvvetten de güç alarak üzerindeki levhaları hareket ettirmeye başlar. Bu devinim sürekli devam eder. 
Tektonik deprem dediğimiz sarsıntılar ise birbirlerine sürtünen levhaların temas yüzeyleri boyunca birbirlerine takılıp uzun süre kıpırdayamayıp bir den hareket etmeleriyle meydana gelir. 

Peki Levha Tektoniği kuramının tarihsel seyri nası gerçekleşmiştir?

Levha tektoniği kuramı, dünyanın kabuğunun büyük kırık levhalardan oluştuğunu ve bu levhaların yavaş yavaş hareket ettiğini öne sürer. Bu teori, modern coğrafya, jeoloji ve diğer ilgili bilim dallarının temelini oluşturmaktadır. Levha tektoniği kuramı, zaman içinde birçok bilim insanı tarafından geliştirilmiştir.

İlk kez 1912 yılında Alman bilim insanı Alfred Wegener tarafından öne sürülen kıta kayması teorisi, günümüzdeki levha tektoniği kuramının temelini oluşturmuştur. Wegener, Afrika, Güney Amerika, Avustralya ve Antarktika kıtalarının bir zamanlar tek bir büyük kıtayı oluşturduğunu ve zamanla bu kıtaların ayrıldığını öne sürmüştür. Ancak Wegener'in teorisi, o dönemde yeterli kanıt olmadığından kabul edilmemiştir.

Daha sonra, 1960'larda, yeni jeolojik veriler ve teknolojik gelişmeler, levha tektoniği kuramının kanıtlanmasına yardımcı olmuştur. Bu dönemde, okyanus tabanında bulunan sismik dalga verileri, kabukta büyük kırılma bölgelerinin bulunduğunu ve bu bölgelerin dünya yüzeyindeki hareketlerle ilgili olduğunu göstermiştir.

1960'larda Amerikalı jeolog Harry Hess, okyanus tabanındaki volkanik dağ sıralarının oluşumunu açıklayan okyanus ortası sırtları teorisini ortaya atmıştır. Bu teori, okyanus tabanındaki sıcak magma yükseldiğinde ve soğuduğunda okyanus kabuğunun genişlemesine ve yeni kabuk oluşumuna yol açtığını öne sürmüştür. Bu, levha tektoniği kuramının anahtar unsurlarından biridir.

Daha sonra, 1965 yılında Amerikalı jeolog J. Tuzo Wilson, levha sınırlarının üç farklı türü olduğunu belirlemiştir: fay hatları, orta okyanus sırtları ve subduksiyon bölgeleri. Bu sınırlar, levha hareketlerinin açıklanmasına yardımcı olmuştur.

Jeolojik zaman içerisinde kıta kayması




Levha tektoniği kuramı bizlere neyi açıklamaktadır?

Levha tektoniği iç kuvvetlerin nasıl gerçekleştiğini ve sonuçlarını açıklaması açısından önemlidir. İç kuvvetler;
Epirojenez (Kıta Oluşumu)
Orojenez (Dağ Oluşumu)
Volkanizma (Volkanik Faaliyetler)
Depremler (Yer Sarsıntılarını)
açıklamaktadır. 



EPİROJENEZ

Epirojenez nedir?

Epirojenez kıta oluşumu  olarak tanımlansa da aslında daha kompleks bir jeolojik kavramdır. Yer kabuğunu oluşturan levhaların yatay ve düşey yönde çok uzun zamanda hareketlerini kapsar. 

Milyonlarca yıl süregelen bu hareketler kıtaların, büyük okyanus ve deniz çukurlarının oluşmasına neden olmakta bununla birlikte kıta sınır ve mesafelerinin de değişmesini tetiklemektedir.

Temel olarak Mantoda meydana gelen konveksiyonel akıntılar kıtaların yatay yönde hareket etmelerini sağlar. Bu durum da levhaları ayıran fay hatlarının olduğu alanlarda  levhaların ya birbirinden uzaklaşmalarına ya da iki farklı levhanın çarpışmasına neden olur.


Levhaların birbirinden uzaklaştıkları (ayrıldıkları) alanlara "okyanus sırtı" veya "orta-okyanus sırtı denilmektedir. 
Bu alanlar dünyamız okyanuslarının genellikle yaklaşık 2000-3000 m derinliklerinde yer alan uzun, okyanus altı sırt sistemleridir. 
Levhaların birbirinden uzaklaştıkları alanlarda  yeni okyanus kabuğu oluşur. Yeni okyanus kabuğunun oluşumu, levhaların ayrıldığı bölgelerde magmanın yükselip okyanus altında katılaşmasıyla meydana gelir. Yeni oluşan bu kabuk; levhaların uzaklaştığı sırt kısmını doldurur. Bu şekilde levhalar uzaklaştıkça okyanus içine yayılan lav katılaşıp her iki levhanın genişlemesine  neden olur. 
Okyanus ortası sırtları dünyamız üzerinde en uzun sırt (okyanus altı sıra dağ) sistemidir. Atlas Okyanusu'nun merkezinde kuzey-güney doğrultusunda dünyanın en uzun sırt sistemi vardır. Bunun dışında Pasifik ve Hint okyanuslarının bazı yerlerinde görülür.
Okyanus sırtı oluşumu 



Zaman zaman levhalar birbirleriyle çarpışırlar. İki levhanın çarpışma alanı büyük jeomorfolojik oluşumların da görülme alanlarıdır. 
Çarpışma alanında bazen levhalardan biri kendisine göre daha ağır olan levhanın altına doğru hareket eder. Buradan yer kabuğu mantoya doğru batarak tekrar eriyik hale geçer. Böyle alanlara dalma batma-zonu da denilmektedir. 
Çarpışma alanlarında büyük abisal şekiller oluşabildiği gibi okyanus tabanlarında meydana gelen kırılmalar nedeniyle depremler ve volkanik faaliyetlerde gerçekleşir. Dünyamızda buna tipik örnek Pasifik levhası ile Avrasya levhasının çarpıştığı doğu - güneydoğu Asya pasifik açıklarıdır. Burada meydana gelen çarpışma okyanus altı volkanik faaliyetlerini tetiklemiş bunun sonucunda Japon takım adaları gibi volkanik ada yaylarının oluşumuna neden olmuştur. 

Başka bir alanda Hint levhası Avrasya levhasına çarparak Himalaya dağ sırasının oluşmasına neden olmuştur. 
Benzer durum Şili Ant Dağları için de geçerlidir. 
Ülkemizdeki kıvrım dağ sistemleri da Afrika ve Arap levhalarının Avrasya levhasına çarpması sonucu meydana gelmiştir. 


Levha Çarpışmamsı



Zaman zaman birbirine komşu iki levha dan biri ağırlaşıp mantoya batarken; diğeri hafifleyip manto üzerinde yükselebilmektedir. Burada dış kuvvetler de süreç içine dahil olmaktadır. 

İskandinav yarım adası oluşum açısından 400 milyon öncesine dayandırılmakla birlikte son buzul (glasyal) çağı olan würm buzullaşması döneminde (115.000 ila 11.700 yıl önce ) büyük buz kütleleri ile kaplıydı. Aynı dönem Baltık Denizi de buzullarla kaplı idi. Zamanla sıcaklıkların artmasıyla birlikte bu buzullar erimeye başladı. Eriyen buzul suları çevreye ve Baltık levhasına yöneldi. Bunun sonucunda İskandinav Yarım adası yükselirken buradan aşınmayla gelen materyallerin biriktiği Baltık çukuru deniz haline dönüştü. Halen bu süreç devam etmektedir. ( Bu tarz dengelenmeye "glasiyoizostazi" denir)

İskandinavya
İskandinav Yarım Adası ve Baltık Denizi



Buna benzer bir olay Anadolu yarım adası için de geçerlidir. Afrika, Arabistan ve Avrasya levhaları arasında kalan Anadolu Yarım adası bu levhaların sıkıştırmaları sonucu meydana gelen kıvrılmaların yanı sıra; üzerinde yer alan akarsuların yaptığı aşındırma ve çevre denizlerde meydana gelen biriktirme faaliyetleri nedeniyle yükselmektedir. 

Türkiye
Anadolu Yarım Adası ve çevre denizleri



Transgresyon (Deniz ilerlemesi): Epirojenik hareketler sırasında levhaların manto içerisinde çökmesi veya yükselmesine bağlı olarak deniz suları kara üzerine doğru ilerlemeye başlar; buna transgresyon veya deniz ilerlemesi denir.   

Örneğin 6 Şubat 2023 tarihinde 9 saat arayla meydana gelen 7 Mw üzerindeki depremler Hatay'ın İskenderun ve Samandağ ilçelerinde kıyıda çökme nedeniyle kıyı çizgisinin kara içine doğru ilerlemesine neden olmuştur. 

Depremler dışında küresel ısınmanın da kıyı çizgileri üzerinde çok ciddi etkileri olacaktır. 

Transgresyon - Regresyon
Transgresyon ve Regresyon 



Regresyon ( Deniz gerilemesi ) : Karalar yükselir veya deniz tabanı manto içine doğru çökerse deniz suları kara üzerinden çekilir. Bu duruma regresyon veya deniz gerilemesi adı verilir. 
Örneğin ülkemizde Samanlı dağları üzerinde yaklaşık 100m yükseklikteki yamaçlarda deniz aşındırma ve biriktirmesine ait izler bulunmaktadır. Bu durum alanın yükselmesine bağlı olarak kıyı çizgisinin gerilediğini gösterir. 
Başka bir alanda İstanbul jeoloji haritasında toprak katmanları altında mercan kalkerine rastlanmaktadır. Aynı durum bizlere bu alanın jeokronolojisinde deniz seviyesi altında ve tropikal kuşakta yeraldığını gösterir. Çünkü mercan popülasyonu ancak tropikal kuşak içerisinde oluşur.


OROJENEZ

Levhaların birbirlerini sıkıştırmaları sonucu kıvrım dağ sistemleri (antiklinal - senklinal), ayrılmaları sonucu ise horst- graben sistemleri meydana gelir. 




Antiklinal ve senklinal, kıvrımlı kaya katmanlarının yapısını ve şeklini tanımlamak için kullanılan jeolojik terimlerdir.

Antiklinal, çekirdeğinde en eski kayalar ve dışında daha genç kayalar bulunan, kemer benzeri bir şekle sahip kaya katmanlarında bir kıvrımdır. Başka bir deyişle, kıvrım yukarı doğru dışbükeydir ve kıvrımın her iki yanındaki kayalar merkezden uzağa eğimlidir. Kıvrımın ortasındaki kayalar hidrokarbonlar için bir tuzak görevi görebileceğinden, antiklinaller genellikle petrol ve gaz birikimi ile ilişkilendirilir.

Öte yandan bir senklinal, en genç kayaların çekirdeğinde ve daha yaşlı kayaların dışarıda olduğu, çukur benzeri bir şekle sahip kaya katmanlarında bir kıvrımdır. Diğer bir deyişle, kıvrım yukarı doğru içbükeydir ve kıvrımın her iki yanındaki kayalar merkeze doğru eğimlidir. Senklinaller, tortuların biriktiği havzalar oluşturabildikleri için genellikle tortul kayaçların birikmesiyle ilişkilendirilir.

Antiklinaller ve senklinaller, yer kabuğunun sıkıştırma kuvvetlerine maruz kaldığı alanlarda yaygın olarak bulunur. Kabuk sıkıştıkça kayalar deforme olur ve kıvrılarak bu ayırt edici yapıları oluşturur. Antiklinal ve senklinallerin incelenmesi, bir bölgenin tektonik tarihi ve yapısal jeolojisi hakkında ipuçları sağlayabildikleri için jeolojide önemlidir.




Horst ve graben, yerkabuğundaki gerilim kuvvetlerinden kaynaklanan jeolojik yapıları tanımlamak için kullanılan terimlerdir.

Horst Graben sistemi




Horst, yükselmiş ve iki paralel fay arasında duran uzun bir kabuk bloğudur. Diğer bir deyişle, tektonik levhaların hareketi ile yukarı itilmiş, iki tarafı faylarla sınırlanmış yüksek bir kara alanıdır. Horstlar genellikle yarık bölgeleriyle ilişkilendirilir ve dik eğimli faylar ve eğimli tortul katmanlarla karakterize edilir.

Öte yandan bir graben, iki paralel fay arasında uzanan çökmüş bir kabuk bloğudur. Diğer bir deyişle iki fay hattı arasına düşmüş alçak bir arazidir. Grabenler genellikle rift vadileriyle ilişkilendirilir ve her iki tarafında faylı bloklar bulunan merkezi bir çöküntü veya oluk ile karakterize edilir.

Horstların ve grabenlerin oluşumu, genellikle yer kabuğunun ayrılmasına neden olan genişlemeli tektonik kuvvetlerle ilişkilidir. Kabuk esneyip inceldikçe, fayların gelişmesine yol açan zayıf bölgeler oluşturabilir. Bu fayların hareketi horstların yükselmesine ve grabenlerin çökmesine neden olabilir.

Horstlar ve grabenler, bir bölgenin tektonik tarihini anlamak için kullanılabilecek önemli jeolojik özelliklerdir. Petrol, gaz ve diğer mineralleri hapsedip biriktirebildikleri için kaynak keşfi için de önemli olabilirler.


Ege Bölgesi


VOLKANİZMA 

Yer kabuğu altında yer alan  magmanın manto da meydana gelen basınç değişimleri nedeniyle, yer kabuğunun zayıf oldu yerlerden yer kabuğu içine ya da dışına doğru hareket etmesi sürecine volkanıma denir. Yer kabuğunun zayıf olduğu yerler daha çok kırıklı yani fay hattlarının olduğu yerler olduğu için volkanik faaliyet fay hatları doğrultularını takip etmektedir. 


volkanizma
volkanizma





Volkanik faaliyetler yer yüzünde veya yer kabuğu içerisinde çeşitli jeomorfoloji şekillerin oluşmasına neden olmaktadır.  Bunlar

Yanar Dağlar ve Volkan Konileri

Volkanizma sonucu yer yüzeyinde oluşan en belirgin yer şekilleridir. Magma yüzeye doğru yükselirken fay (kırık) hattı boyunca kendisine bir yol açar; buna volkan bacası denir. Buradan yeryüzüne ulaşır ve volkan bacası içerisinden lav etrafa doğru yayılır. İlk çıkan lav hava ya da suya temas ederek katılaşır. Devam eden lav akışı sürekli hava ya da suyla ilk temas noktasında daha kalın katılaşarak konik biçimli olan çoğumuzun volkan konisi ya da yanar dağ  dediği oluşumları meydana getirir. Küçük volkan konileri olabildiği gibi daha büyük yüksekliği nedeniyle dağ diye bileceğimiz  koniler meydana getirirler. 

Koninin büyüklüğünü belirleyen  şey nedir?

Koninin genişliği ve yüksekliğini çıkan lavın sıcaklığı (özgül ısısı) , eriyik haldeki materyalin niteliği, homojen ya da hetorejen yapısı, lav çıkışının süresi ve lav çıkışının hangi aralıklarla gerçekleştiği belirler. 
Bunun yanında bazı alanlarda lav çıkışı, fay hattı boyunca yüzeysel olarak gerçekleşir. Yani bir baca boyunca değil bir fay hattı boyunca sızarak gerçekleşir. 

YanardağLav akıntısı





Volkanlar, genellikle 3 farklı şekilde sınıflandırılır:

  1. Strato Volkanlar: Patlayıcı volkanlar, genellikle yüksek viskoziteli (akışkanlığı az) magma ile beslenirler. Bu nedenle, volkanik gazlar birikerek büyük patlamalara neden olabilir. Bu volkanlar, lav, kül, volkanik bomba, piroklastik akıntılar ( Piroklastik akıntı, yüksek yoğunluklu, sıcak ve parçalanmış katı madde ve genişleyen gaz karışımıdır.) ve laharlar (kıvamlı, yarı sıvı çimentosu bir malzeme) gibi birçok farklı malzemeyi yayabilirler. Örnek olarak Krakatoa (Endonezya) , Stromboli (İtalya)ve Vesuvius ( İtalya) sayılabilir.


  2. Basaltik Volkanlar: Basaltik volkanlar, düşük viskoziteli (akışkan) magma ile beslenirler. Bu nedenle, lavların daha ince ve daha hızlı akması ile karakterizedirler. Basaltik volkanların patlamaları daha az şiddetlidir ve lavlar çoğunlukla yavaşça akar. Örnek olarak Kilauea (Hawaii) , Mauna Loa (Hawaii) ve Eyjafjallajökull (İzlanda) sayılabilir.


    Ülkemizdki bazaltik volkanlar bulunmaktadır. Karacadağ (Güneydoğu Anadolu), ayrıca karadeniz kıyısında bulunan Amasra'da bazaltıik lav akıntıları vardır.



  3. Kalk-alkali Volkanlar: Kalk-alkali volkanlar, bazaltik ve andezitik magmanın karışımından oluşur. Bu volkanlar, bazaltik volkanlardan daha viskoz ve andezitik volkanlardan daha az viskoz olan lavlarla karakterizedirler. Bu nedenle, lavlar genellikle daha yavaş akar. Örnek olarak Mount St. Helens (Washington- ABD) , Pinatubo (Filipinler) ve Popocatepetl ( Meksika) sayılabilir.

Bu sınıflandırmalar, volkanların özelliklerine ve davranışlarına göre yapılır. Ancak bazı volkanlar, özellikle karmaşık volkanik alanlarda, farklı tiplerin özelliklerini birleştirerek benzersiz özelliklere sahip olabilirler.









Yanardağ patlamaları, genellikle üç aşamadan oluşur:

  1. Gözenekli yapının basıncının artması: Yanardağın içindeki magma, gaz ve diğer malzemeler gözenekli bir yapıya sahiptir. Bu yapı içinde biriken basınç, zamanla artar ve sonunda patlamaya yol açar.

  2. Patlama: Basınç yeterince yükseldiğinde, magma, gaz ve diğer malzemelerin bir bölümü yanardağdan dışarı çıkar. Bu çıkış, yanardağın içindeki basıncı azaltır ve patlama gerçekleşir.

  3. Lav ve kül püskürmesi: Yanardağ patladıktan sonra, içindeki magma, gaz ve diğer malzemeler, farklı şekillerde dışarı çıkabilir. Bazıları lav olarak akarken, diğerleri kül, kaya parçaları ve volkanik gazlar olarak atmosfere yayılabilir.

Yanardağ patlamaları, patlama şiddeti ve yanardağın özelliklerine göre değişebilir. Bazı patlamalar sadece küçük bir lav püskürmesiyle sonuçlanırken, diğerleri daha büyük lav akıntıları ve ciddi hasarlara neden olabilir.

Peki yaşadığımız bölgede yanar dağlar var ise patlama sırasında neler yapılalı ya da ne gibi önlemler alınmalıdır?


Yanardağ patlamaları sırasında yapılması gerekenler şunlardır:

  1. Güvenli bir bölgeye gitmek: Yanardağ patlaması sırasında, güvenli bir bölgeye gitmek en önemli şeydir. Patlama sırasında, yanardağdan akan lav, kül, gaz ve kaya parçaları hayatı tehdit edebilir. Bu nedenle, olası bir patlamadan önce güvenli bir bölge belirlemek önemlidir.

  2. Hava kalitesini kontrol etmek: Yanardağ patlamaları, atmosfere gaz, kül ve diğer kirletici maddeleri salar. Bu nedenle, patlama sırasında hava kalitesini kontrol etmek önemlidir. Kirli hava solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilir.

  3. Acil durum ekipmanlarını hazırlamak: Yanardağ patlamaları sırasında, acil durum ekipmanları kullanmak hayat kurtarıcı olabilir. Bu ekipmanlar arasında, solunum maskeleri, eldivenler, koruyucu gözlükler, su ve gıda stokları yer alır.

  4. Resmi talimatları izlemek: Yanardağ patlaması sırasında, resmi talimatları izlemek önemlidir. Yetkililerin verdiği talimatları takip etmek, güvenliğinizi sağlamak için en iyi yoldur.













COĞRAFYANIN ALT DALLARI VE YARDIMCI BİLİMLER

Coğrafya biliminin araştırma alanı insan, doğa etkileşimi olduğu için multidsipliner bir yaklaşıma sahiptir ve böyle olmak zorundadır. Örneğin bir bölgenin topografik yapısının insan yaşamına olan etkilerini araştırırken, bir coğrafyacının Fizik, kimya, jeoloji, meteoroloji, hidroloji, sismoloji, ulaşım, hakim ekonomik sistemler... gibi disiplinlerin topladığı verileri yorumlayabilecek nitelikte olması gerekir. 
Mesela göçler. Bir bölgeye ya da ülkeye gerçekleşen yoğun göçün nedenleri ve sonuçları vardır. Bu neden ve sonuçlar sadece savaş ya da ekonomiyle açıklanamaz. Orta doğuda herhangi bir ülkede yaşanan problemler yaşadığımız ülkeye (Türkiye) göçleri tetiklemektedir. Çevrede başka ülkeler olmasına rağmen neden Türkiye tercih edilmektedir. Bunun sosyolojik açıklamaları olduğu gibi, siyasi nedenleri de vardır. Sosyolojik nedenleri siyasi ya da psikolojik etkilerden tek başına ayıramazsınız. Tabi durum ekonomi ile de perçinlenince dış göçlerin tüm alanlarda yerleşik insan ve kültürlerine olumlu ya da olumsuz etkileri olmaktadır. 
Örneğin doğal afetlere değinelim. Evet coğrafya doğal afetlerin nedenleri ve sonuçları üzerine de araştırma yapmaktadır. Deprem, sel, kasırga gibi ekstrem durumlar neden yaşanmaktadır. Burada ekstrem olayların yaşandığı alanların topografyasından, iklimine; bitki örtüsünden, toprak türüne, coğrafi konumundan, yeraltı su seviyelerine, burada yaşayan insanların ekonomik durumlarından, eğitim durumlarına... bir sürü parametre yaşanan doğa olaylarının afete dönüşmesine neden olur.

Dolayısıyla coğrafyaya yardımcı bilimler dediğinizde hemen her bilim insan yaşamına etkileri ölçüsünde coğrafyaya yardımcı olmaktadır. 


 

15 Mart 2023 Çarşamba

YERİN İÇ YAPISI

 Gezegenimizin tamamı çeşitli minerallerden oluşur. Daha ateş küre halindeyken zaman içerisinde dünyamız soğur iken yer çekiminin etkisiyle bu mineraller yoğunluklarına göre sıralanmaya başlamış ve farklı yoğunluk ve sıcaklıktaki katmanların oluşmasını sağlamışlardır. Dünyamızın iç yapısında katmanların görülmesi yer çekiminden kaynaklanmaktadır. Dünyamızı oluşturan yer katmanları şöyledir. 

Dünyanın iç yapısı

YER KABUĞU (TAŞ KÜRE)


Gezegenimizin tüm yüzeyini kaplayan, soğuyup katılaşmış kayaçlardan oluşan bir katmandır. Yer kabuğu kendi içinde iki farklı katmana ayrılır. Bunlardan hafif olup üstte bulunanına kıtasal yer kabuğu (Granitik yer kabuğu ) ; ağır olup altta olanına ise okyanusal yer kabuğu (Bazaltik yer kabuğu ) denir. 

  • KITASAL YER KABUĞU (GRANİTİK YER KABUĞU)

        Kıtasal yer kabuğu içerdiği mineraller açısından Silisyum ve Alüminyum bakımından zengindir. Bu nedenle "SİAL" olarak da adlandırılır. Bu katman ayrıca potasyum açısından da zengin bir katmandır. Yer kabuğunun yaklaşık olarak %40 ını oluşturan kıtasal yer kabuğunun kalınlığı ortalama 35 km dir. Dünyamızın geri kalan katmanlarına göre oldukça incedir. 
    Günümüzden yaklaşık olarak 4 milyar yıl önce Archean Eon  sırasında farklılaşma adı verilen bir süreçle oluştuğu tahmin edilmektedir. Bu dönemde daha hafif olan element ve mineraller eriğin haldeki dünyamızın yüzeyinde toplanmaya başlamıştır. (Archean Eon, yaklaşık 4 milyar ila 2,5 milyar yıl öncesini kapsayan jeolojik bir zaman dilimidir.)

  • OKYANUSAL YER KABUĞU ( BAZALTİK YER KABUĞU)

    

Dünyamızın okyanus tabanlarının altında yer alan daha yoğun bir kabuktur.  Okyanusal yer kabuğu, daha çok silisyum ve magnezyumdan oluşmaktadır. Bu nedenle "SİMA" olarak da adlandırılır. 
Öncelikle, demir ve magnezyum açısından zengin, koyu renkli, ince taneli bir volkanik kaya olan bazalttan oluşur.
Bazaltik kabuk tipik olarak 5-10 km kalınlığındadır ve bu da onu kıtasal kabuktan önemli ölçüde daha ince yapar. Aynı zamanda, yaklaşık 2,7 g/cm³ olan kıtasal kabuğun ortalama yoğunluğuna kıyasla ortalama yoğunluğu yaklaşık 2,9 g/cm³ ile daha yoğundur.
Bazaltik kabuk, magmanın mantodan yükseldiği ve yeni kabuk oluşturmak için katılaştığı okyanus ortası sırtlardaki volkanik aktivite ile oluşur. Kabuk okyanus ortası sırtlarından kıtalara doğru hareket ettikçe soğur ve yoğunlaşır, sonunda dalma bölgelerinde mantoya geri döner.
Bazaltik kabuk, okyanus havzalarının bulunduğu yüzeyi oluşturduğu için levha tektoniğinde önemli bir rol oynar. Ayrıca bakır, çinko ve nikel dahil olmak üzere önemli bir mineral ve doğal kaynak kaynağıdır.
Bazaltik kabuğun ve özelliklerinin incelenmesi, Dünya'nın yüzeyini şekillendiren süreçleri ve ayrıca gezegenin mantosunun ve çekirdeğinin bileşimini ve evrimini anlamamıza yardımcı olduğundan, jeolojinin önemli bir alanıdır.


Dünyanın iç yapısı 1


MANTO

    Dünyamızın mantosu, yer kabuğu ile çekirdek arasında uzanan eriğik halde  kalın bir tabakasıdır. Dünya hacminin yaklaşık %84'ünü ve kütlesinin %67'sini oluşturur. Manto, okyanus kabuğunun yaklaşık 7 km altındaki derinlikten çekirdekle sınırda yaklaşık 2.900 km derinliğe kadar uzanır.

Manto esas olarak silikat minerallerinden oluşur (bkz SİLİKAT ) ve en bol bulunan mineral olivindir. (bkz OLİVİN )  İki ana katmana ayrılır: 

  • ÜST MANTO 


Üst manto iki bölgeye ayrılmıştır: litosfer ve astenosfer. Litosfer, mantonun en üst kısmıdır ve katı ve nispeten katıdır. Kabuğu ve mantonun en üst kısmını içerir ve hareket eden ve birbiriyle etkileşime giren bir dizi tektonik plakaya bölünmüştür.

Litosferin altında, kısmen erimiş ve litosferden daha yumuşak olan astenosfer bulunur. Tektonik levhaların daha kolay hareket etmesini sağlayarak levha tektoniğinde önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir.


  • ALT MANTO


Alt manto, astenosferin altından çekirdek sınırına kadar uzanan daha sağlam bir katmandır. Üst mantodan daha sıcak ve yoğundur.  İçeriğinde perovskit (bkzPEROVSKIT ) ve magnezyum oksit (bkz MAGNEZYUM OKSİT) gibi minerallerden oluşur.

Manto, Dünya'nın jeolojisi ve ikliminde çok önemli bir rol oynar. Dünyanın yüzeyini şekillendiren ve dağlar, vadiler ve okyanus havzaları gibi jeolojik özellikler üreten levha tektoniğini yönlendirir. Manto, ısıyı çekirdekten yüzeye konveksiyon (bkz KONVEKSİYON ) yoluyla aktardığı için Dünya'nın ısı dengesinde de rol oynar. 


ÇEKİRDEK

Dünyanın çekirdeği iki farklı katmandan oluşur: dış çekirdek ve iç çekirdek.

  • DIŞ ÇEKİRDEK

    Dış çekirdek, katı iç çekirdeği çevreleyen sıvı bir katmandır. Esas olarak demir ve nikelden, daha az ölçüde kükürt ve oksijen gibi diğer elementlerden oluşur. Dış çekirdek yaklaşık 2.266 kilometre  kalınlığındadır ve yaklaşık 4.000 ila 5.000 santigrat derece sıcaklığa sahiptir. Dış çekirdekteki yüksek sıcaklıklar ve basınçlar, dinamo eylemi adı verilen bir süreçle Dünya'nın manyetik alanını oluşturur.

Dinamo etkisi


  • İÇ ÇEKİRDEK

İç çekirdek, yaklaşık 1.220 kilometre  yarıçaplı sağlam bir demir ve nikel topudur. Dış çekirdekten daha sıcaktır ve sıcaklıkların yaklaşık 5.000 ila 6.000 santigrat derece olduğu tahmin edilmektedir. Dünyanın merkezindeki muazzam basınç, yüksek sıcaklığına rağmen iç çekirdeği katı tutar. İç çekirdek ayrıca Dünya'nın iç yapısını incelemek için kullanılan sismik (deprem)  dalgaların üretilmesinden de sorumludur.










7 Mart 2023 Salı

Evren-Uzay-Büyük Patlama- Galaksi- Yıldız- Gezegen- Uydu - Ayın Evreleri




EVREN NEDİR?

Evren, madde ve enerjinin bulunduğu her şeyi kapsayan sonsuz ve sürekli genişleyen bir yapıdır. Evren, tüm gök cisimleri, galaksiler, yıldızlar, gezegenler, kara delikler, karanlık madde, karanlık enerji ve diğer tüm unsurları içerir.

Evrenin büyüklüğü ve ölçeği oldukça geniştir. Güneş Sistemi'miz, sadece küçük bir parçasını oluşturduğumuz Galaktik hale olan Samanyolu'nda bulunuyor. Samanyolu galaksisi, milyarlarca yıldızın ve gezegenin bulunduğu bir sistemdir. Daha büyük ölçekte, Samanyolu galaksisi, diğer milyarlarca galaksiyle birlikte bir evrensel yapı olan evreni oluşturur.


Evrenin Oluşum ve Gelişimi 
Kaynak
: www.nasa.gov



Evrenin kökeni hala birçok bilimsel araştırmanın konusu olmaya devam etmektedir. Büyük Patlama teorisi, evrenin yaklaşık 13.8 milyar yıl önce tek bir noktada başladığını öne sürer. Evrenin genişlemesi bu patlamayla başlamıştır ve o zamandan beri devam etmektedir.

Evrenin keşfi ve anlaşılması, astronomi, astrofizik, kozmoloji ve diğer birçok bilim dalı tarafından incelenir. Evren, bilim insanlarının ve araştırmacıların çalışma alanıdır ve insanların evreni anlamalarına, onu keşfetmelerine ve daha iyi anlamalarına yardımcı olmak için araştırmalar yapılır.


UZAY NEDİR? 

Uzay, dünya atmosferinin dışında kalan ve içinde yıldızlar, gezegenler, galaksiler ve diğer gök cisimlerinin bulunduğu sonsuz bir boşluktur. Uzay, evrende bulunan tüm madde ve enerjinin var olduğu yerdir.
Uzayda yer çekimi çok zayıftır ve bu nedenle fiziksel olaylar, dünya yüzeyindeki fiziksel olaylardan oldukça farklıdır. Örneğin, yıldızlar ve galaksiler, uzayda oluşan yer çekimi etkisiyle şekillenir ve hareket eder.
Uzaya gitmek için, dünya atmosferinin dışındaki alanı araştırmak için insanlar, astronotlar ve uzay araçları kullanırlar. Uzay araştırmaları, evrenin keşfi, gök cisimlerinin incelenmesi, uzay teknolojisinin geliştirilmesi, uzaydan dünyayı izleme ve dünya dışındaki yaşam arayışı gibi birçok alanda yapılır.
Uzay araştırmaları, insanlığın uzayda yeni teknolojilerin geliştirilmesi, dünya dışındaki kaynakların keşfi ve daha iyi anlamamıza yardımcı olacak bilgilerin toplanması gibi pek çok faydalı amaç için kullanılmaktadır.

GALAKSİ NEDİR?



Galaksi, yıldızların, gezegenlerin, kara deliklerin, gaz ve tozun, karanlık maddenin ve diğer astronomik nesnelerin yer aldığı büyük bir sistemdir. Galaksiler, milyarlarca yıldız ve gezegen içeren devasa yıldız topluluklarıdır. Her galaksi, kendi yerçekimi etkisi altında tutulan yıldızlar, gezegenler ve diğer nesnelerden oluşur.
Galaksiler, evrenin temel yapı taşlarından biridir. Bilim insanları, galaksilerin oluşumu ve gelişimini anlamak için çalışmalar yürütmektedir. Gözlemler, galaksilerin büyük patlama sonrasında yavaş yavaş oluştuğunu gösteriyor.
Galaksilerin şekilleri, boyutları ve iç yapıları büyük ölçüde değişebilir. Bazıları düzensiz şekillerdeyken diğerleri daha simetrik, çubuklu veya sarmal yapıdadır. Galaksilerin şekilleri, içinde bulundukları ortam ve diğer etkenlere bağlıdır.
Bizim Güneş Sistemi'miz, Samanyolu galaksisinde yer almaktadır. Samanyolu, bir sarmal galaksi olarak bilinir ve içinde milyarlarca yıldız ve gezegen bulunmaktadır. Samanyolu, diğer galaksilerle birlikte evrensel bir yapı olan evreni oluşturmaktadır.

YILDIZ NEDİR?



Yıldız kendine özgü bir ışıma yapısı olan, büyük kütleli gaz küreleridir. Yıldızlar, hidrojen gazının termonükleer reaksiyonlar sonucu helyuma dönüşmesiyle enerji üretirler. Bu enerji bize ısı ve ışık olarak yansır. 




GEZEGEN NEDİR?





Bir gezegen, bir yıldızın yörüngesinde dönen, kendi kendine yeterli bir şekilde yuvarlak bir şekil almış ve çevresindeki uzayı temizlemiş bir gök cismidir. Gezegenler, güneş sistemimizde ve diğer yıldızların çevresinde bulunabilirler.
Bir gezegenin, yıldız etrafındaki yörüngesi, yıldızın kütleçekim alanına bağlıdır. Gezegenler, yıldızın çevresinde dolanırken aynı zamanda kendi ekseni etrafında dönerler ve genellikle küresel bir şekil alırlar. Bu nedenle, gezegenler, yörüngesindeki hareketi, kendi ekseni etrafındaki dönüşü ve kendilerine özgü özellikleriyle tanımlanır.
Güneş Sistemi'nde, güneş etrafında dönen gezegenler şunlardır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün. Gezegenler, yıldızların evriminde de önemli bir rol oynarlar ve yaşamın evrimi için uygun şartların oluşmasında etkilidirler.



UYDU NEDİR?

Bir uydu, bir gezegen, yıldız veya başka bir gök cismi etrafında dolanan doğal veya yapay bir nesnedir. Genellikle, bir uydu, çevresinde dolandığı ana gök cisminin kütleçekim kuvveti tarafından çekilen bir cismidir.
Doğal uydu, bir gezegenin veya başka bir gök cisminin çevresinde doğal olarak oluşmuş bir uydu, örneğin Ay, Mars'ın Phobos ve Deimos'u gibi.
Yapay uydu, insanlar tarafından üretilen bir uydu olarak tanımlanır. Bu uydu, çeşitli amaçlar için kullanılabilir, örneğin dünya gözlemi, askeri amaçlar, uzay araştırmaları, telekomünikasyon, hava tahmini, navigasyon ve diğer bilimsel amaçlar için.
Uydular, dünya yörüngesinde bulunabilirler ve dünyanın yüzeyinin üstünden hareket ederek veri toplama ve iletişim hizmetleri sağlayabilirler. 






AY'IN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?




  • Boyut: Ay, Güneş Sistemi'ndeki en büyük beşinci doğal uydudur ve dünya'nın en büyük uydusudur. Çapı yaklaşık olarak 3,476 kilometredir ve dünya'nın çapının yaklaşık dörtte biri kadardır. Ayrıca, dünya'nın yüzey alanının yaklaşık olarak on dörtte birine sahiptir.

  • Yüzey özellikleri: Ay'ın yüzeyi, kraterler, dağlar, volkanik bölge, düzlükler, karanlık alanlar ve ayın yüzeyinde kalan çukurlardan oluşur. Yüzeyi oldukça kayalık ve kuru olduğu için atmosfer yoktur. Yüzey sıcaklığı gece ve gündüz arasında büyük farklılıklar gösterir.

  • Uzaklık: Ay, dünya'ya ortalama olarak yaklaşık 384,400 kilometre mesafededir ve bu mesafe zaman zaman değişir.

  • Dönüş hızı: Ay, dünya etrafında yaklaşık olarak 27,3 günde dolanır ve aynı zamanda kendi çevresinde de döner. Bu nedenle, Ay'ın yüzeyinde bir gündüz ve bir gece yaklaşık olarak 29,5 dünya günü sürer.

  • Etkisi: Ay'ın dünya üzerindeki etkisi büyük olabilir. Ay, gelgit kuvvetlerini oluşturarak okyanuslardaki su hareketini etkiler ve dünya'nın dönüş hızını yavaşlatır. Ayrıca, Ay, dünya atmosferindeki su buharı seviyelerini etkileyebilir ve dünya'nın iklimi üzerinde bir etkiye sahip olabilir.

AY'IN EVRELERİ NELERDİR?


Ay'ın evreleri, ayın yörüngesi boyunca güneş ışığı aldığı açıya bağlı olarak değişir. Ay, yörüngesinde dolandıkça, güneşten aldığı ışığın bir kısmını yansıtır ve bu yansıyan ışık dünyaya ulaşır. Ay'ın değişen pozisyonuna bağlı olarak, yansıyan ışık miktarı ve Ay'ın görünümü değişir. Ay'ın evreleri şunlardır:

  1. Yeni Ay: Ay'ın güneşe en yakın olduğu ve yüzeyinin tamamen karanlık olduğu evredir.

  2. İlk Dördün: Ay'ın yarısı güneş ışığı ile aydınlatılır ve yarısı karanlıkta kalır.

  3. Dolunay: Ay'ın güneşe tamamen zıt konumda olduğu evredir ve tüm yüzeyi aydınlanmıştır.

  4. Son Dördün: Ay'ın yarısı karanlıkta kalırken, yarısı güneş ışığı ile aydınlatılır.

Bu dört evrenin arasında, yarım ay, hilal ve ilginç şekiller de ortaya çıkabilir. Bu evreler, Ay'ın konumuna, dünya ve güneşe göre açısına bağlı olarak değişir. Ay'ın evreleri, gözlemlenmesi kolay olduğu için binlerce yıldır insanlar tarafından takip edilmiştir ve hala gözlemlenmektedir.









ATMOSFERİMİZ

ATMOSFER NEDİR Yer yüzünü çepeçevre saran gaz tabakasına atmosfer denilir. Gezegenimizin atmosferi % 78 Azot (N2) - %21 Oksijen (O2) - %0.93...

POPÜLER YAYINLAR